T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
HATAY / ARSUZ - Ayla-Naci Uyar Anadolu Lisesi

MAĞARADAN SİMÜLASYONA

Platon’un ünlü mağara alegorisini duymuşsunuzdur. Platon Devlet kitabında bir mağara tasvir eder. Bu mağarada elleri ve ayakları zincirli mahkumlar bulunur. Bu mahkumlar doğduğundan beri bu mağarada zincirlidir. Dış dünya ile bağlantıları yoktur, hiç görmemişlerdir. Tek gördükleri mağaranın duvarlarına yansıyan gölgelerdir…

Platon bu benzetmeyle aslında bizlerin de mağarada yaşadığını ve gerçeklikten birhaber olduğumuzu vurgulamak ister. Ona göre içinde yaşadığımız bu dünya aldatıcı ve sahtedir. Asıl gerçeklik değildir. Olur da bir gün mağaradaki mahkumlardan biri zincirlerini kırıp da mağaranın dışına çıkmayı başarırsa ne olur dersiniz? Gerçeklikle yüzleşir. Gün ışığına çıktığı anda gözleri kamaşır. Güneşle ilk temas ettiği an onun için çok zordur. Hemen gözlerini kapatır, güneş onu rahatsız eder. Bizim hayatımızda da gerçeklikle ilk karşılaştığımız an böyle zor değil midir? O güne kadar doğru bildiklerinizin bir anda yıkıldığını düşünün. Biz de gerçeklerle yüzleştiğimiz ilk an böyle gözlerimizi kapatmaz mıyız? Acı veren gerçeklerdense mutlu eden, konfor alanımızdaki yalanlarla kendimizi avutmak isteriz, böylesi daha kolay gelir. Ama bir kere mağaradan çıkıp da gerçeği gördüğünüzü bir düşünün. Artık o mağaraya dönmeniz, kendinizi tekrar zincirlemeniz mümkün değildir. Gerçeği görmüşsünüzdür bir kere. Gerçekliğin farkına varan insan zincirlerini kıran insandır ve artık o insan eski insan olamayacaktır.

Benzetmemize geri dönersek eğer mağaradan çıkıp gerçek dünyayla karşılaşan insan mağaraya döndü diyelim. O gerçekliğin içine doğan ve mağaradan başka bir gerçeklik bilmeyen insanlar, sizce mağaraya dönen insana inanırlar mı? Dışarıda bir hayat var, meğer bizler aldatıcı bir dünyada yaşıyormuşuz, bu gördüğümüz mağara duvarındaki resimler kopyaymış, gölgeymiş dese bile ona inan pek kimse olmaz sanırım. Çünkü mağarada doğan insan, onu asıl gerçeklik sanır.

Platon’un MÖ 4. Yüzyılda yani günümüzden yaklaşık 2500 yıl önce yazdığı Devlet kitabında geçen bu alegoriyi günümüze uyarlamak istiyorum. Platon eğer günümüzde yaşasaydı bu anlatıyı sanırım simülasyon kuramı üzerinden kurardı. Ve sanırım modern zihinlerimiz asıl anlatılmak isteneni daha rahat kavrardı. Simülasyon dediğimiz şey nedir? Bizi gerçek dünyadan alır ve kurgu olan sanal bir dünyanın içine atar. Tıpkı Platon’un mağarası gibi. O da aldatıcıdır, gerçeğin kopyasıdır, gölgedir. Bizi dış dünyadan alır, yalan bir kurgunun içine çeker.

Ya da kült bir film olan Truman Show’u düşünelim. Filmde ana karakterimizin hayatının bir TV programı olduğunu görürüz. Ama karakterimiz Truman bundan habersizdir. Bütün ailesi, arkadaşları ve çevresi figürandır. Yani kurgulanmış bir hayatı yaşamaktadır. Tıpkı simülasyonda ya da mağarada yaşamaya benziyor değil mi? Filmin sonunda Truman, gerçekliği fark eder, hayatının yazılmış bir senaryodan ibaret olduğunu görür. Adeta zincirlerini kırar ve mağaradan kurtulur. Bir mahkum değildir artık.

Sonuç olarak, her insan belli bir gerçekliğin içine doğar. Doğduğu hayatı tek doğru zanneder. Tıpkı mağarada doğan mahkumlar gibi. Ama bizim yapmamız gereken o mağaranın dışına adım atma cesareti göstermek, zincirlerimizi kırmak ve güneşle tanışmaktır.

Felsefe Öğretmeni

Kamile SAYAR

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 08.11.2024 - Güncelleme: 08.11.2024 08:43 - Görüntülenme: 46
  Beğen | 0  kişi beğendi