T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
HATAY / ARSUZ - Ayla-Naci Uyar Anadolu Lisesi

ELMA TOHUMUNDAN NEDEN ELMA AĞACI ÇIKAR

Sokrates, Platon, Aristoteles… Üç büyük Antik Çağ filozofu. Bu filozoflar felsefe tarihi  açısından neden bu kadar önemliler? Bu soruya cevap verip, Aristoteles’in varlığı kavrayışındaki farklılıklara değinmek istiyorum.

Sofistlerin “İnsan her şeyin ölçüsüdür” diyerek, tüm evrensel doğruları bir anda nasıl yıktığına değinmiştim. Aslında onlardan sonra gelen tüm filozoflar ve özellikle bu büyük üçlü Sokrates, Platon ve Aristoteles yeniden toplumsal düzen kurmak amacıyla felsefe yapmaya başladılar diyebiliriz. Felsefe yapıp fikir üretmek istiyorsak öncelikle bilgi elde etmenin mümkün olduğunu kabul etmek gerekir. Fakat evren hakkında büyük büyük çıkarımlar yapmadan önce bilgilerin göreceli olduğunu söyleyen sofistlerin yanıldığını kanıtlayarak işe başlamak gerekir. Sokrates bunu “bilgi doğuştan gelir” diyerek yıkmaya çalıştı. Platon “bu dünyadan elde ettiğimiz bilgiler yanıltıcı, asıl gerçek olan idealar dünyası” diyerek yıkmaya çalıştı. En ustaca karşı çıkışı ise bana kalırsa Aristoteles yaptı. Çünkü en basit akıl yürütmelerden yola çıkarak, bu ilkelerin üzerine adım adım işleyerek öyle bir yapı inşa ediyor ki, hayran kalmamak mümkün değil. Ve Aristoteles’e karşı çıkmak Sokrates ve Platon’a karşı çıkmak kadar kolay olmuyor.

Öncelikle Aristoteles’in bir biliminsanı olduğunu söyleyerek başlamak gerekir. Aristoteles “varlığın” ilk nedenlerini, varlığın var olma sebeplerini  inceler. “felsefe doğal olana yasa koyar” der Kant. Aslında Aristoteles’in de yapmak istediği tam da bu. Elma çekirdeğini toprağa attığımızda neden elma ağacı çıkar, bu soruya cevap arar Aristoteles.

Felsefeyi boş ve anlamsız, kafa karıştırıcı bulma eğilimindeyizdir. Oysa özellikle ilk filozofların tek amacı içinde bulundukları evreni anlamaya çalışmak ve bugün için “basit” diyebileceğimiz olayları anlaşılır kılmaktır. Aristoteles varlığı anlaşılır kılmak için öncelikle düşünme metotlarını düzenlemesi gerektiğinin farkındaydı. Bunun için klasik mantığın temellerini attı. Bugün hepimizin bildiği özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü halin imkansızlığı ilkerini felsefeye kazandırdı. Kısaca değinmek gerekirse özdeşlik bugün bizim A’ya A dememizi sağlayan ilkedir. Çelişmezlik ise A’nın A olmayan olmadığını söylememizi sağlar. Üçüncü halin imkansızlığı ise bize A hem A, hem de A olmayan olamaz der. Bunlar çok basit ilkeler gibi görünebilir. “Tabi ki A, A’dır. Başka ne olacaktı” diyebilirsiniz. Ama bu cümleyi kurmanızı sağlayan Aristoteles’in bu basit ilkeleridir.

Şimdi gelelim Arsitoteles’in varlık kavrayışına. Arsitoteles’in bilim insanı olduğunu sürekli hatırlatmak istiyorum. Çünkü hocası Platon, bu dünyanın yanılsama olduğunu söylediği için, bu dünyayı inceleme nesnesi olarak görmemişti. İdealar dünyası adı verilen bir dünya olduğunu ve nesnelerin asıllarının orada olduğunu söylemişti. Ama bu, bu dünyadaki soru işaretlerinden hiçbirini çözmemekle beraber çözülmesi gereken problemi iki katına çıkarmıştı. İşte Aristoteles tam da bu nedenle  ideaları reddetti ve soruların cevaplarının bu dünyada ve tek tek nesnelerde olduğunu söyledi. İnceleme konusunu bu dünyadaki varlıklar olarak belirledi. “bir şeyi bilmek onun nedenlerini bilmektir.” diyerek varlıkların var olmasını sağlayan 4 neden’den bahsetti. Öncelikle varlığın var olmasını sağlayan iki neden olduğunu söyleyerek işe başladı. Bunlar maddi neden ve formel neden. Gerçekten de etrafınıza baktığınızda maddesi ve formu olmayan hiçbir varlık göremezsiniz. Ama madde ve form yine de her şeyi açıklamaya yetmiyor sanırım. Mesela mermerin maddesi ve formu olduğunu söylemek  kolay, onu var eden şey gerçekten de budur. Ama örneğin mermerden yapılan bir heykeli açıklamak için sadece bu ikisi yetmez. Onu heykel haline getiren bir fail de olması gerekir. İşte bu da üçüncü nedenimiz fail neden.  Aynı şekilde tuğla ve çimento bir araya gelip bir ev oluşturamaz. Bunun için bir plan ve erek gerekir. Bu da bizi dördüncü neden olan ereksel neden’e götürür.  Aristoteles çevresinde gördüğü bütün varlıkları işte  bu dört nedene göre açıklar.

Başlıktaki soruya gelelim. Modern zihinlerimiz bir olayı nasıl kavrar? A B’nin nedeni, B de C’nin nedeni deriz. Zamansal bir sıra ve ard ardalık söz konusudur.  Bu klasik nedenselliktir. Ancak Aristoteles’in mantığına göre A, B’nin B de C’nin meydana gelişini açıklamaz. Başlangıçta bir erek olmazsa sonuç olamaz. Bunu elma tohumuyla açıklayabiliriz. Elma tohumunun içinde elma olma potansiyeli vardır ve elma ağacı olma yönünde hareket eder. Bu durumda son başlangıçta bellidir. Yani en sondaki ağacın  var oluş sürecini tohum  açıklar. Bu durumda A, C’nin değil; C A’nın var oluşunu açıklamış olur.  Her varlık değişim ve var oluş potansiyelini içinde taşır. Erek yani sonuç potansiyel olarak başlangıçta varlıkta bulunur ve varlık bu doğrultuda hareket eder. Bu durumda ağaç, tohumun varlık nedeni olmuş olur.

Aristoteles’in yapmaya çalıştığı şeyi hepimiz anladık sanırım. İçinde yaşadığı evreni, çevresindeki nesnelerden yola çıkarak kavramak. Yani tikelleri inceleyerek tümel olanın bilgisine ulaşmak. Bugün tümevarım olarak adlandırdığımız bu ilke, hala bilimin yöntemlerinden biridir. Aristoteles’i bugün hala önemli filozoflardan biri yapan da bu olsa gerek.

 

Felsefe Öğretmeni

Kamile SAYAR

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 08.11.2024 - Güncelleme: 08.11.2024 08:47 - Görüntülenme: 234
  Beğen | 0  kişi beğendi